Güzellik | Her gün |
---|---|
Duyulara yahut zihne hoş gelme niteliği | Sıradan bir günde gerçekleştirilen yahut meydana getirilen |
Örnekler: güzel bigün batımı, güzel bir fotoğraf | Örnekler: işe gidip gelme esnasında günlük bir seyahat, günlük bir söyleşi |
İlgili kavramlar: güzel duyu, sanat, haz | İlgili kavramlar: rutin, normallik, aşinalık |
Arama amacı: bilgilendirici | Arama amacı: bilgilendirici |
II. Realizm Nelerdir?
Gerçekçilik, 19. yüzyılda Duygusal akıma reaksiyon olarak ortaya çıkan bir yazınsal akımdır.
Gerçekçiler, Romantiklerin hayal gücüne ve duyguya verdiği önemi reddettiler ve bunun yerine reel dünyayı detaylı ve nesnel bir halde tasvir etmeye odaklandılar.
Realist yazarlar eserlerinde çoğunlukla sosyal sorunları ele aldılar ve bilhassa işçi sınıfının yaşamlarıyla ilgilendiler.
En meşhur realist yazarlar içinde Charles Dickens, Gustave Flaubert ve Émile Zola yer alır.
III. Gerçekçilik
Gerçekçiliğin zamanı uzun ve karmaşıktır, sadece kabaca üç ana döneme ayrılabilir: Erken çağdaş devre, 19. asır ve 20. asır.
Erken çağdaş devre, sanat, edebiyat ve felsefede gerçekçiliğin yükselişine şahit oldu. Sanatta gerçekçilik, Rönesans idealizmine karşı bir tepkiydi ve dünyayı olduğu şeklinde, kusurlarıyla beraber tasvir etmeye çalışıyordu. Edebiyatta gerçekçilik, Duygusal harekete karşı bir tepkiydi ve bayağı insanları ve onların günlük hayatlarını tasvir etmeye çalışıyordu. Felsefede gerçekçilik, idealizme ve şüpheciliğe karşı bir tepkiydi ve informasyon için sağlam bir temel kurmayı amaçlıyordu.
19. yüzyılda gerçekçilik sanat, edebiyat ve felsefede daha da gelişti. Sanatta gerçekçilik baskın hareket halini aldı ve Édouard Manet’nin Çimenlerin üstünde öğle yemeği ve Gustave Courbet’nin Dünyanın KökeniEdebiyatta gerçekçilik gelişmeye devam etti ve Leo Tolstoy’unki şeklinde bütün zamanların en iyi romanlarından kimilerini üretti. Harp ve Sulh ve Charles Dickens’ın İki Şehrin HikayesiFelsefede gerçekçilik gelişmeye devam etti ve Friedrich Nietzsche’ninki şeklinde tarihin en mühim felsefe eserlerinden kimilerini üretti. Bu şekilde Buyurdu Zerdüşt ve Bertrand Russell’ın Felsefenin Sorunları.
20. asır sanat, edebiyat ve felsefede gerçekçiliğin devamına şahit oldu, sadece bununla birlikte modernizm ve postmodernizm şeklinde yeni hareketlerin ortaya çıkışına da şahit oldu. Sanatta gerçekçilik, yeni biçimler ve teknikler denemeye çalışan modernizm tarafınca sorgulandı. Edebiyatta gerçekçilik, nesnel gerçeklik fikrini sorgulayan postmodernizm tarafınca sorgulandı. Felsefede gerçekçilik, gerçeğin göreceli bulunduğunu ve bilginin deneyime dayandığını korumak için çaba sarfeden pragmatizm tarafınca sorgulandı.
Bu yeni hareketlerin getirmiş olduğu zorluklara karşın gerçekçilik, 20. asır süresince sanat, edebiyat ve felsefede mühim bir güç olmaya devam etti. Yüzyılın en mühim sanat, edebiyat ve felsefe eserlerinden kimilerini üretti, sözgelişi Pablo Picasso’nun Guernika’nınJames Joyce’un Ulyssesve Ludwig Wittgenstein’ın Mantıksal-Felsefi Bir İnceleme.
IV. Değişik Gerçekçilik Türleri
Gerçekçiliğin birçok değişik türü vardır ve her biri kendine has bir takım özelliğe haizdir. En yaygın gerçekçilik türlerinden bazıları şunlardır:
- Saf gerçekçilik: Bu, dünyanın tam olarak bizim algıladığımız şeklinde olduğuna dair inançtır.
- Ilmi gerçekçilik: Bu, dünyanın bilim kanalıyla keşfedilebilen ve anlaşılabilen tabiat yasalarıyla yönetildiğine olan inançtır.
- Eleştirel gerçekçilik: Bu, dünyanın reel olduğuna, sadece onun hakkında bilgimizin daima kusurlu ve noksan olduğuna inanmaktır.
- Toplumsal gerçekçilik:Bu, dünyanın sosyal ve ekonomik güçler tarafınca şekillendirildiği inancıdır.
- Ruhsal gerçekçilik:Bu, dünyanın bizim düşüncelerimiz, duygularımız ve arzularımız tarafınca şekillendirildiği inancıdır.
Her gerçekçilik türünün kendine has kuvvetli ve sıska yönleri vardır. Naif gerçekçilik çoğu zaman oldukca sıradan olarak görülürken, ilmi gerçekçilik oldukca indirgemeci olarak görülebilir. Eleştirel gerçekçilik dünyaya dair daha detaylı bir görüş açısı sunar, sadece bununla birlikte oldukca karamsar olarak da görülebilir. Toplumsal gerçekçilik ve ruhsal gerçekçilik dünyaya dair daha kompleks anlayışlar sunar, sadece bununla birlikte oldukca subjektif olarak da görülebilir.
Netice olarak, herhangi bir vaziyet için en iyi gerçekçilik türü, kişinin gereksinimlerine ve tercihlerine bağlıdır.
V. Sanatta Gerçekçilik
Sanatta gerçekçilik, 19. yüzyılda Romantizm akımına reaksiyon olarak ortaya çıkan bir akımdır.
Gerçekçiler, Romantizm’de popüler olan idealize edilmiş ve romantikleştirilmiş tabiat ve insanlık imgelerini reddettiler ve bunun yerine dünyayı olduğu şeklinde tasvir etmeye çalıştılar.
Realist sanatçılar, gündelik hayatı sıklıkla realist ve sert bir halde betimlemeye odaklanmışlardır.
Gündelik nesnelerin ve sahnelerin ayrıntılarını yakalamak ve bayağı insanların duygu ve deneyimlerini aktarmakla ilgileniyorlardı.
En meşhur realist ressamlar içinde Gustave Courbet, Édouard Manet ve Claude Monet yer alır.
Sanatta gerçekçilik, çağdaş sanatın gelişimi üstünde derin bir tesir yarattı.
Empresyonizm, Ekspresyonizm ve dünyayı daha subjektif ve şahsi bir halde tasvir etmeyi amaçlayan öteki çağdaş sanat akımlarının önünü açtı.
Günümüzde gerçekçilik popüler bir sanat akımı olmaya devam ediyor ve realist sanatçılar, sanatın günlük dünyanın güzelliğini ve karmaşıklığını iyi mi yakalayabileceğini keşfetmeye devam ediyor.
VI. Edebiyatta Gerçekçilik
Edebiyatta gerçekçilik, 19. yüzyılda Duygusal harekete cevap olarak ortaya çıkan bir harekettir. Romantizm ülkü ve hayal enerjisini vurgularken, gerçekçilik reel ve gündelik olana odaklanır. Realist yazarlar, yaşamı olduğu şeklinde, idealleştirme yahut duygusallık olmadan tasvir etmeye çalışırlar. Zamanlarının toplumsal ve ekonomik koşullarıyla ilgilenirler ve çoğu zaman bayağı insanların hayatları hakkındaki yazarlar.
Realist hareketin birtakım mühim adları içinde Gustave Flaubert, Émile Zola, Charles Dickens ve Mark Twain yer alır. Bu yazarların tüm bunlar gerçekçiliğe bağlılıklarını paylaşmışlardır ve eserleri edebiyatın gelişimi üstünde derin bir tesir yaratmıştır.
Edebiyatta gerçekçilik 20. ve 21. yüzyıllarda mühim bir güç olmaya devam etti. Toni Morrison, Alice Munro ve Richard Ford şeklinde çağıl realist yazarlar, yaşamı olduğu şeklinde, bütün kusurları ve çelişkileriyle tasvir etme geleneğini sürdürdüler.
Gerçekçilik, insan durumunu keşfetmek için kuvvetli bir araçtır. Sıradan insanların günlük hayatlarını tasvir ederek, realist yazarlar dünyamızı şekillendiren toplumsal ve ekonomik güçlere fer tutabilirler. Ek olarak insan deneyimine dair daha derin bir seka sağlayabilirler.
VII. Filmimizde Gerçekçilik
Beyaz perdede gerçekçilik, erken devre sinemasının suni algısına cevap olarak 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir harekettir.
Realist sinemacılar, bayağı insanların günlük yaşamlarını yansıtan, daha naturel ve realist filmler yaratmaya çalıştılar.
Beyaz perdede gerçekçiliğin gelişmesinde etken olan mühim adlar içinde Robert Flaherty, Dziga Vertov ve Jean Renoir yer alır.
Flaherty’nin Kuzeyli Nanook (1922) ve Aran Adamı (1934) şeklinde filmleri, yerli halkların yaşamlarını realist ve kesin bir halde belgelemektedir.
Vertov’un, Kameralı Erkek (1929) şeklinde filmleri, dinamizm ve anlıklık duygusu yaratmak için yenilikçi kurgu teknikleri kullanır.
Renoir’ın The Rules of the Game (1939) ve La Grande Illusion (1937) şeklinde filmleri, dönemlerinin sosyal ve politik problemlerini realist ve genellikle hicivli bir halde ele alır.
Beyaz perdede gerçekçilik, 1920’lerden bu yana gelişmeye devam etti ve çağıl beyaz perdede hala mühim bir güç olmaya devam ediyor.
Realist gelenekte çalışan mühim çağıl sinemacılar içinde Ken Loach, Mike Leigh ve Abbas Kiarostami yer alır.
Loach’un Kes (1969) ve The Wind That Shakes the Barley (2006) şeklinde filmleri, işçi sınıfı insanlarının hayatlarını realist ve çoğunlukla politik olarak da angaje bir halde ele alıyor.
Leigh’in Meantime (1983) ve Secrets & Lies (1996) şeklinde filmleri bayağı insanların samimi ve genellikle mizahi portrelerini sunar.
Kiarostami’nin Kirazın Keyfi (1997) ve Rüzgar Bizi Sürükleyecek (1999) şeklinde filmleri, hayat, ölüm ve anlam arayışı temalarını son aşama şahsi ve şiirsel bir halde ele alır.
Beyaz perdede gerçekçilik, beyaz perdenin sınırlarını zorlamaya ve keşfetmeye idame eden, muhtelif ve devamlı gelişen bir harekettir.
VIII. Felsefede Realizm
Felsefi gerçekçilik, dış dünyanın zihnimizden bağımsız olarak var olduğu ve onun hakkında bilgimizin nesnel olduğu görüşüdür. Bu, dış dünyanın ya zihne bağımlı veya varolmayan bir şey bulunduğunu korumak için çaba sarfeden idealizmle ve dış dünya hakkındaki hiç bir şey bilemeyeceğimizi korumak için çaba sarfeden şüphecilikle çelişir.
Felsefi gerçekçiliğin birçok değişik biçimi vardır, sadece tüm bunlar dış dünyanın reel olduğu ve onun hakkında bilgimizin olası olduğu temel varsayımını paylaşır. Gerçekçiliğin en mühim biçimlerinden bazıları şunlardır:
Naif gerçekçilik, dış dünyanın tam olarak algıladığımız şeklinde olduğu görüşüdür. Bu, bir çok insanoğlunun sezgisel olarak benimsediği görüştür, sadece David Hume ve Immanuel Kant şeklinde filozoflar tarafınca sorgulanmıştır.
Eleştirel gerçekçilik, dış dünyanın reel olduğu, sadece bizim onu algılamamızın kusurlu olduğu görüşüdür. Bu, günümüzde bir çok filozofun benimsediği görüştür ve Karl Popper ve Hilary Putnam şeklinde filozofların çalışmalarıyla desteklenmektedir.
Ilmi gerçekçilik, ilmi yöntemin dış dünyayı öğrenmenin en iyi yolu olduğu görüşüdür. Bu, bir çok bilim insanının benimsediği görüştür ve ilmi yöntemin naturel dünyayı açıklamadaki başarısıyla desteklenmektedir.
Felsefi gerçekçilik, yüzyıllardır felsefede mühim bir münakaşa mevzusu olmuştur ve gelecek yıllarda da kritik edilmeye devam edeceğe benzemektedir.
IX. Siyasette Gerçekçilik
Siyasette gerçekçilik, internasyonal ilişkilerde güç ve şahsi çıkarın önemini vurgulayan bir fikir okuludur. Gerçekçiler, devletlerin internasyonal politikadaki birincil erkek oyuncular bulunduğunu ve emniyet ve güç elde etme arzusuyla motive olduklarını savunurlar. Internasyonal sistemin anarşik olduğuna, doğrusu yasaları yahut normları uygulayacak kapsayıcı bir otoritenin olmadığına inanırlar. Netice olarak, devletler çıkarlarını korumak için kendi güçlerine güvenmek zorundadırlar.
Gerçekçiler, internasyonal ilişkilerin etik ilkelere yahut idealizme dayanabileceği fikrini reddederler. Devletlerin pragmatik olmaları ve etik açıdan sorgulanabilir şeyler yapmak anlamına gelse bile kendi çıkarlarına odaklanmaları icap ettiğini savunurlar. Mesela, gerçekçiler bir devletin çıkarlarını korumak için çaba sarfetmek için askeri güç kullanmasının, masum sivilleri öldürmek anlamına gelse bile, haklı bulunduğunu savunurlar.
Realizm, internasyonal ilişkilere dair karamsar bir bakış açısıdır. Realistler, dünyanın tehlikeli bir yer olduğuna ve devletlerin kendilerini tehditlerden korumak için devamlı tetikte olmaları gerektiğine inanırlar. Sadece realistler, devletlerin uzlaşmaya ve ödün vermeye hevesli oldukları sürece ortaklaşa iş yapmalarının ve barışa ulaşmalarının olası olduğuna da inanırlar.
En meşhur realist düşünürler içinde Niccolò Machiavelli, Thomas Hobbes ve Hans Morgenthau yer alır.
S1: Gerçekçilik nelerdir?
A1: Realizm, gerçeğin doğru ve realist bir halde tasvir edilmesine vurgu meydana getiren sanat, edebiyat ve felsefedeki bir akımdır.
S2: Gerçekçiliğin değişik türleri nedir?
A2: Gerçekçiliğin birçok değişik türü vardır, sadece en yaygın olanlardan bazıları şunlardır:
- Doğacılık
- Toplumsal gerçekçilik
- Esrarengiz gerçekçilik
- Sürealizm
S3: Gerçekçiliğin yararları nedir?
A3: Gerçekçilik, dünyanın daha doğru ve realist bir temsilini sağlayabilir ve bu da insanların onu daha iyi anlamalarına destek olabilir. Ek olarak reel dünyanın problemlerini vurgulayarak sosyal değişimi teşvik etmeye destek olabilir.
0 Yorum